27 Mayıs 2014 Salı

WALTER MITTY'NİN GİZLİ YAŞAMI - 2013

 


 Walter Mitty ünlü Life dergisinde "fotoğraf filmleri amiri" olarak çalışmaktadır. Bir gün işe gittiğinde derginin kapanacağını ve son sayının çıkarılacağını öğreniyor. Kapak fotoğraflarının bulunduğu negatiflerden 25.sinin kaybolması üzerine fotoğrafların sahibi ve aynı zamanda Mitter'ın idolu olan ünlü fotoğrafçıyı bulmak için yola koyulur. Bu yolculuğa çıkmasında Mitter'ın hayalperest olmasının ve monoton bir hayat sürmesinin büyük bir etkisi vardır. 

   Stiller hem başrolde hem de yönetmen koltuğunda oldukça iyi iş çıkarmış. Film kitaptan günümüze uyarlanması sırasında daha da güzelleşmiş sanki. Bunda efektlerin ve oyuncuların büyük etkıisi var sanırım. Mesela helikopter sahnesi, köpeği kurtardığını hayal ettiği sahne ve kötü patronu cam düşürdüğü sahne gayet başarılıydı

   Macera olarak düşündüğünüzde içinizde dünyayı bisikletle dolaşma isteği yaratacak bir film. İnternette okuduğum yorumlar arasında filmin çok abartıldığı yöünde görüşler vardı. Tabi ki de bir Forest Gump olamaz ama gayet başarılı bir film. 10 üzerinden gönül rahatlığıyla 8,5 verebilirim :)

26 Mayıs 2014 Pazartesi

SE7EN - 1995





SE7EN, psikolojik-suç-gerilim tarzında olduğu için pek ilgimi çekmemişti; ama Brad Pitt ve Morgan Freeman'ın başrollerde olduğunu görünce izlemeden geçemedim.

Hristiyanlıkta adı geçen 7 ölümcül günahı işleyen kişileri kendi acımasız yöntemleriyle öldüren bir seri katili ve tabi ki katilin peşindeki iki dedektifimizi anlatıyor. 7 günahın neler olduğunu film bitene kadar ben de bilmiyordum. Siz de bilmiyorsanız izleyince öğrenirsiniz artık :)


Sonuna kadar koltuğa yapışarak izledim. Supernatural gibi dizi veya filmleri izleyenler bilir. Anlayacağınız filmin havası baştan sona insanı geriyor. Polisiye ve gerilim sevenler kesinlikle izlemeli. Bu arada söylemeden edemeyeceğim filmin sonunda sizi büyük bir sürpriz bekliyor.

18 Mayıs 2014 Pazar

"BUCK UP - NEVER SAY DIE. WE'LL GET ALONG!!"

MODERN TIMES - 1936





Çocukluğumdan aklımda kalan melon şapkalı, bastonlu mini mini bir adam... Bizim nesil pek fazla sessiz sinema izlememiş olsa da Chaplin'i hepimiz biliriz.  
Kahramanımız 1930'lu yılların büyük ekonomik buhranı sırasında bir fabrikada zorlu, monoton çalışma hayatından dolayı psikolojik sorunlar yaşamaktadır. "Otomatik yemek yedirme makinası"nda kobay olarak kullanılması bardağı taşıran son nokta olur ve patronları onun delirdiğini düşünerek akıl hastanesine gönderir. Akıl hastanesinden çıktıktan sonra komünist provokatör zannedilerek hapse girer ve işsiz kalır. Bu arada ekmek çalarken karşılaştığı bir genç kızla arkadaş olur ve maceralarına birlikte devam etmeye karar verirler. 
Filmde makineleşmenin ve sanayileşmenin getirdiği işsizlik sorununu ve bunun sonucunda insanlar üzerinde oluşan psikolojik sorunlar eleştiriliyor. Benim için izlediğim animasyon harikası, devasa bütçeli, muhteşem ses efektleri olan çoğu filmden daha eğlenceliydi ve işlediği sorun günümüzde daha şiddetli yaşandığı için verdiği mesaj güncelliğini koruyor.
Son sahnede bütün olaylardan yorulan genç kız "Bunca zahmete değer mi?" der ve ardından meşhur Şarlo repliği çıkagelir: "Gülümse, umudunu kaybetme, başaracağız..."(Ayrıca bu replikler sinema tarihindeki ara yazıyla geçen son replik olma özelliğini taşımakta. Yani Modern Times dünya sinemasının son sessiz filmidir.)